29 Kasım 2016 Salı

Günaydın Gülümsemesi ( Zaman Yanılgısı )

Çok çıkmaya çalıştım kurallardan. Bir gün olsun çıkamadım küçükmüş yaşım dinlemem gerekirmiş. Kimsenin beni dinlemesi gerekmiyordu, haliyle anlamasıda gerekmiyordu ama ben bütün büyükleri dinlemeliydim.
Doğru yanlış sorgulamadan söyleneni yapmalı üstüne ilgileri için teşekkür etmeliydim. Hayatımı b*ka çevirme zevkini tatmış bütün o büyüklerim en derin yerimden, taa bağırsaklarımdan gelen saygıyla teşekkür ediyorum. Yarattığınız bu eser var ya bu eser, bomba gibi. Gibiside fazla aslında siz beni heran patlayacak bomba yaptınız milletin başına bela ettiniz. Örnek veriyorummm, mevsimsiz kadınım. Henüz olmadım ama olucam... İsteksizce boyun eğdiğim her davranışta biraz daha anıcam sizleri söz söyleme özgürlüğünü bana kazandırmadığınız için. Sabahları günaydınlarımı kabul etmeyen komşu teyze seni de boş geçmiyorum, ayıp etmiyorum. Kolay gelsinleri dizerdin boğazıma. Sonradan anladım ama bu gelişi güzel yan yana gelivermiş iki kelimeciğin manidarlığını. Kimsesi olmayan yaşlı bir kadına çocuksu hayallerle kolay bir hayat diliyordum. O ise yaşamaktan tükenmiş, hani çok acıkırsın ve daha pişmeden indirirsin makarnayı ocaktan üzerine en hazırından bir ketçap sıkar ağzın yana yana yersin bu komşuya bu bekleyişler işte. Biliyordum çünkü bana hep bunları söylerdi. Ama anlamıyordum yani o zamanlar senin yaşın küçük ninnilerini dinlerken, artık anlıyorum. O zamanlar gözümde Hansel ve Gratel'deki cadıydı bu kadın. Beni besliyordu güzel kekler veriyordu ve yeni demlenmiş hakiki Karadeniz çayıyla. Ama beni oyuncaklarım yada arkadaşlarımla zaman geçirmek yerine kendisiyle kalmaya zorluyordu. Eğer annem olmasaydı o eşikten adım atmazdım, delirmişti annem, neden o eve gitmemi istiyordu ki. Neden beni anlamak istemiyordu. Yazıkmış, günahmış. Banane yapmak istemiyordum, yapmayacaktım. Lakin yaşım küçüktü. Her küçük sayı varlığımızı bilinçli bir şekilde yaşamamıza,kendi aldığımız  kararlarımızın sonuçlarına katlanmamızda takoz görevi görüyordu. O koca kapı hep kındırık. Para yada yaş küçüklüğü farketmez seni kelepçelemenin her türlü yolu var. Misal bir iki ana tokatı yiyince ilk iş olarak terliklerini giymeli teyzenin portakal kabuğu çürümüş kahverengilerine dudaklarına değirmeliydin usulca alnına koymayı aman ha eksik eylemeyeydin. 2 saat miydi ogün o evde geçirdiğim vakit bilmiyorum. Ama iyi hatırlarım, ardını görebildiğim bir bardaktan çay içmenin zevkini. Hemde Karadeniz çayı diye tekrar tekrar yinelemesini. Her şeyiniz hazır sizin demişti o gün, emek yok bişey yok ne anlıyorsunuz bunlardan demekle başlayıp o nahoş çenesini yorar, hergün tarlaya gittiklerinden iki kardeşin koyun güttüğünden bir kişinin ahh bir kızın ev işlerini görmek için evde bırakılmasından bahsederdi. İyi yapamazmışmış yemekleri ama biricik kardeşi, kız kısmısı 12 yaşında hala yemek yapamaması çevre tarafından ayıplanırmış. Mış mış bir daha mışşşş... İhanet ediyordu akreple yelkovan bana. Oyun zamanlarımda hızla 3'ten 5'e ilerleyen bu mendeburlar iş bunak kadına gelince nerdeyse hiç hareket etmemişlerdi. Çetrefilliydi o zamanlar, anlamsızdı. Sadece yaşamak denen bir olgu vardı, çokta güzeldi. Az olan herşey tutsaklıktı o zamanlar; yaş, para .... Büyümeye başladım, önce boyum sonra aklım büyüdü. Bir insana bağlanırsın hani onun yanında özgür hissedersin, bu duyguyu kaybetmek istemediğin için onun her dediğini yaparsın zira onu kaybetmek istemezsin. Ampül yanmıyor tabi o zamanlar, o kayıp zamanlar. Teyzenin çayınıda özlemedim değil, selam alıp vermesek bile karşılıklı bir çayını içmişlim vardır. Oysa şimdi yalnız yaşamanın tekliği var içimde. Tek bardak, tek kaşık, tek çatal hepsi tek, ben gibi. Çoğu yerde söyleyemiyorum bunları erkek adama yakıştırmıyorlar, biz koruma vazifesi gördüğümüz için duygusuz yaratıklar olmalıyız. Çok değer verdiğimiz çevreden bir kural daha, bu çevre neden birgün olsun benimle çay içmiyor ki? O kadar yakın değil miyiz? Değilsek ne bu dırdır! Arkadaşım mı sanki, ne zaman gideceği belli olmayan. Çatalımın teki, kaşığımın teki, soframın neşesi olacak olan herkes yerin 5 m altında böceklerle aynı sofrada. Şu hayatta bi kere özgür olamayacağız değil mi? Ya birileri ya toprak girecek araya yine kalacaksın.

-Çayımdan bir yudum, derin bir nefes...Soğumuş.

Hiç yorum yok: