19 Kasım 2016 Cumartesi

Günaydın Gülümsemesi (İstanbul ile Kadınlar)

Tüm bunları düşünürken ayaklarım beni  mevsimsiz kadına doğru götürüyordu. "Ne yapıyorum ben?"  dedim kendime gelerek.Hiç tanımadığım bir kadın duruyor karşımda ve ben onun izni bile olmadan saç telinden ayak hareketlerine dek izliyorum. 



Arada bir beni farketmesini istemem de cabası. Peki haddin mi bu senin Ali? Bir insanı sosyal bir ortam olsun yada olmasın dikizlemek senin haddin mi? Nasıl olsa bu vapurdan inince farklı yolları arşınlamayacak mısınız? Gidecek misin sanki onun gittiği yere, bu hikaye için emek harcayacak mısın, Türkan Şoray filmindeki gibi. Hayır harcamayacaksın. Gerçekleri bu kadar görmezden gelecek kadar ne oldu egona ha senin! Daha yeni uyandım oysa, merdivenleri çıkar çıkmaz bu uyumak niye? Süperegomun ahlaki değerleri ile idimin taş çağı içgüdüleri arasındaki savaşta gazi bir egom doğmuştu benim. Öyle mağrur.Sustum. Şu anda yapabileceğim tek şey İstanbul'a bakmaktı, yetti de.Doldu taştı gözlerim Kız Kulesi'nin zerafetiyle.Belki aynı saçlar yoktu ama başka dalgalar vardı Kız Kulesi'nde. Aynı endam yoktu belki Galata'da, ama başka bir duruş vardı. Ve İstanbul sadece bunlarla bile bir kadından daha güzeldi.
Sonra İstanbul ve kadınları düşündüm, ne kadar da benziyorlardı birbirlerine.İkiside çok fazla yük taşıyordu omuzlarında, ikiside sürekli bir tacize maruz kalıyordu. İnsanlar sürekli olarak ihtiyaçlarını giderip sonuçlarının sorumluluğunu bile almadan gidip geliyorlardı.En sonunda ne İstanbul ne de bir kadın yalnız kalamıyordu.Biri gitse bir başkasının boyunduruğu altında sürekli fethedilmek istenen bir kale misali sağlam ve her daim ayakta işkence görmeye devam ediyorlardı.İstanbul ile kadınlar... Başka neleri vardı? "Eminönü iskelesine yaklaşmış bulunuyoruz, vapur içinde yolcu kalmasın."
( Devamı bir sonraki yayında)

-Çayımdan bir yudum, derin bir nefes... Soğumuş.

Hiç yorum yok: