7 Aralık 2018 Cuma

Yaş Almadan Önce

Bazen neyi nasıl anlatmam gerektiğini bilemiyorum. Cem Adrian şarkısını hayal ederken bi bakmışım Serdar Ortaç bestesi yapmışım. O nedenle çoğu zaman çekingen davranıyorum, sıkmamak içinse kısa kısa kesiyorum. Daha neyi nasıl anlatabilirim ki diyorum. Yaş aldıkça farkediyorum, kelimelerim değişiyor. İlkten bizim için herşey aguyken bir kaç seneye birçok madde cıss oluveriyor. Sonra daha çok öğreniyoruz ve daha farklı kelimelerle ifade ediyoruz.
Öğrenmek yaş aldıkça mı gerçekleşir diye bi düşünceye kapılıveriyor insan. Bu ulvi olayı kutsamak dışında da bi halt yapmıyoruz zaten. Zamanla her sınamada birinci etken görevi görür oluyor. Yaşlılara saygım var, bu sözlerden taşa tutulmak istemem. Lakin sırf belirli yaşa gelmedin diye de sözünün sayılmaması çılgınlık. Düşünsenize çocukken anlattıklarınız çoğunluğa göre bir öyküden ibaret, İlkokulda ağzınızdan çıkan her kelimeye  dikkat etmelisinizdir yoksa tokat yersin ee napıcak bu çocuk susacak tabiki riske girer mi?, az daha geliştik ne olduk ergen ve hep dediler ki  uvv ergen ergen konuşma allasen! üniversite ortamına girdin dikkatlisindir belirli psikolojik sorunları atlatmış yada atlatamamışsındır konuşur durursun, sosyallik önemlidir. Kendini kabul ettirme ve karşı cinsle tanışma için önce konuşabilmek gerektir. Lakin o sözler birden kurallara dönüşür, kavgalara ve küfürlere dönüşür. İşe başlarsın, her şey daha sistematiktir daha bi' profesyonel, sende öyle olursun. Bir gün olur fikrini savunmak, istekte bulunmak her ne için olursa olsun hep derler ya daha kıdemli biri ile tartışırsın. Sana ilk söylenen kaç yaşındasın? ya da meslekte kaçıncı yılın? sorusudur. Bir türlü olan gereken yaşta olamamışsın gibidir tepkiler. Sanki sen, sahip olduğun deneyimlere rağmen düşünemeyen bir varlıksındır. Daha ne yaşadın ki, bi dur alış. Bir kaç seneye aynı olayı yaşasan aynı tepkiyi vermezsin bla bla bla poh poh poh sırt sıvazlama el tokalaşma. Ardından çay, ısınan koltuk ve seni baştan savmanın rahatlatıcı etkisi.

Deneyim deneyim dedikleri şey, ya onlar için bir hiç, ya da deneyimin yaş ile edinildiğini düşünüyorlar ki bu gerçekten komik. Her insan hayatı ister Amazonlarda avcılıkla uğraşsın ister Türkiye'de madencilik yapsın ister Amerika'da başkan olsun hepsi, hepsi sadece deneyim-tepki kümesi. Hangimizin şartları bir. Güçlü bir karaktere sahip olmak, naif bir ruha sahip olmak, pozitif olmak ( abartmadan),  zayıf olmak gerçekten bir kaç sayı ile mi belli oluyor. 18 yaşında kaç milyon genç var, 30 yaşında kaç, 80 yaşında kaç? Enlemesine oluşturulan bu düzlemde sorarım 18 yaşındaki her birey aynı olayı yüzde kaç aynı anlamlandırır ve kaç tanesini aynı tepkiyi verir? Madem yaş bizim için, birey sayılabilmemiz için, düşüncelerimizin önemli sayılabilmesi yada daha basit bir dille insan yerine konulmak için bu kadar ulvi o halde pastamızda kaç mumumuzun olması gerekir? Sırf belirli yaşa gelmiş diye bir katilin önünde ayağa kalkıp ceket mi ilikleyeceksiniz? Sırf belirli yaşa geldiği için tecavüzcülere, mobingcilere, pedofilik ( süpyancı) kişilerle el sıkışıp anlaşma mı sağlayacaksınız? Bir toplum böyle bir mantığa neden sığınır? Gerçekten anlamıyorum ve bir fikriniz varsa buyrun beni aydınlatın. 40 yaşında olupta insanlara fiziksel yada psikolojik şiddet uygulayıp yaptığı davranışın sorumluluğunu almayan bir insan nasıl olurda hepsini geçiyorum bakın çok basit 40 yaşında olupta daha yediği tabağın sorumluluğunu almayıp onu mutfağa götürmekten aciz bir insan nasıl olurda 15 yaşında kendi ile alakalı her türlü sorumluluğu eline almış yaz aylarında çalışıp para bile kazanan bir gençten sırf genç olmadığı için daha değerli sayılabilir. Düşünceleri saygı değer ve davranışları doğru olarak kabul edilebilir. 

Üzülüyorum esasen. Protesto için dolarlarını yakan, kola alıp aynı nedenle sokaklara döken insanlara sahip olduğumuz için. Sadece bir kaç milyon takipçisi var diye söylediği her söz kanıt niteliğinde değerli sayılıp bağıra çağıra yayılan fikirlere, anlaşılamamaya.... Sistemimizin bu şekilde basit temellendirilmesine, tarihinimizin sadece gurur kaynağı sanılıp cahilce savunulurken değerlerimizin yitip gitmesine, binlerce yıllık eserin üzerinde 2015 sprey boyaları ile yazılan "seni çok seviyorum Ayşe" lere, Hayal gücü ve yeteneği üstün başarı sağlayacakken sadece yol göstereni olmadığı için öyle böyle yaşayıp toprak altında sürüngenlere yem olan zihinlere, farklı alanlarla daha mutlu çalışabilecekken sistemin ve mecburiyetlerin prangaladığı gençlere, artık basit bir aşı ile hastalıktan kurtulabilecekken maddi yetersizliklerle nüfusunu parça parça kaybeden devletlere, sırf beşinci çocuk olduğu için pişirileli 3 gün odu diye çöpe atılan yemek muamelesi gören çocuklara... Sosyal normlardan taşıp bende varım demek için yırtınanlara... İyi söylendim. Yazdım yazdım durdum ohh ana fikrim de yok. Aklıma gelen her kelimeyi serpiştirdim gidiyorum.

Hiç yorum yok: